DİL VE IŞIK ARASINDA-Eray Ancer

Her büyük devrim, beraberinde bir dil arayışını da getirir. Toplumları dönüştürmek isteyen liderler, sadece kurumları değil, kelimeleri de yeniden kurmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ömrünün son yıllarında ilgi gösterdiği Güneş Dil Teorisi, işte böyle bir arayışın ürünüdür. Bilimsel olduğu kadar ideolojik, romantik olduğu kadar stratejik bir yaklaşımdır bu teori.
Peki nedir Güneş Dil Teorisi?
En basit hâliyle, bu teori; yeryüzündeki bütün dillerin kökeninin Türkçeye dayandığını savunur. 1930'lu yılların sonlarına doğru ortaya atılan bu iddia, Türk dilinin “ana dil” olduğu ve diğer dillerin zamanla Türkçeden türediği fikrine dayanır. Teorinin ismi de buradan gelir: Güneş nasıl bütün canlılara ışık ve hayat veriyorsa, Türkçe de bütün dillere kaynaklık etmiş bir “ışık dili”dir.
Teori ilk kez 1935 yılında Avusturyalı Dr. Hermann F. Kvergic’in bir çalışmasında dile getirildi. Kvergic, psikanalitik dil çözümlemelerine dayanarak Türkçenin, kelime türetme ve kök yapısı bakımından ilkel ve güçlü bir dil olduğunu savunuyordu. Atatürk bu fikirleri ilgiyle takip etti ve Türk Dil Kurumu’nu bu kuram üzerine yoğun çalışmalar yapmaya teşvik etti.
Elbette, Güneş Dil Teorisi modern dil bilimi açısından kabul gören bir kuram değildir. Bugün bu teoriyi savunan akademik bir çevre yoktur. Ancak, teoriyi sadece bir “dilbilimsel yanlışlık” olarak görmek, Atatürk’ün bu konuya olan ilgisinin arkasındaki ideolojik ve psikolojik motivasyonları ıskalamak olur.
Cumhuriyet, eskiyle bağını kopararak yeni bir ulus inşa etmeye çalışıyordu. Arapça ve Farsça ile yüklü Osmanlı Türkçesi, bu yeni kimliğin taşıyıcısı olamazdı. Dil devrimi, hem halkın anlayabileceği sade bir dili inşa etme, hem de millî kimliği güçlendirme projesiydi. İşte Güneş Dil Teorisi bu bağlamda, sadece bir dil değil, bir milletin öz güvenini inşa etme çabasıydı.
Bazıları bu yaklaşımı "bilimsel fanatizm" olarak görürken, bazıları da genç bir ulusun kendi kimliğini ararken hissettiği heyecanı ve özgüveni sembolize ettiğini savunur. Her iki görüşün de haklı yönleri vardır. Zira Güneş Dil Teorisi, Türkçeyi uluslararası bir dil olarak tanımlayarak, Batı’nın üstünlük anlatılarına karşı bir tür zihinsel başkaldırıdır.
Bugün artık bu teoriyi bilimsel doğruluğundan çok, tarihî ve psikolojik bağlamı içinde değerlendirmeliyiz. Güneş Dil Teorisi, bir milletin kendi özünden beslenerek ayağa kalkma arzusunun, özgürleşme çabasının dilsel bir tezahürüdür. Belki doğru değildi, ama doğru olmak kadar önemli olan başka bir şeydi: Kendi diline, kültürüne ve geçmişine duyulan derin bir inanç.
Bu yönüyle Atatürk’ün Güneş Dil Teorisi, yalnızca bir teori değil; tarihin dönüm noktasında yazılmış bir idealizm manifestosudur.